YÜCE AHLAK
- Mustafa Telli
- 27 Eki 2024
- 3 dakikada okunur

Her medeniyetten beklentiniz, kendisinin en üstün olduğu iddiasıdır. Çünkü var oluşun temelinde benlik vardır. Bu hem bireysel hem de toplumsal düzlemde böyledir. Bireysel anlamda bunu ego veya nefsi emmare, toplumsal anlamda ise töre veya örf olarak gösterebiliriz.
Töre, egonun bireyi şekillendirme gücü kadar etkilidir. Bir toplumun en önemli yapı taşıdır. Adet, gelenek, görenek, anane ile kültürel, sosyal, ahlaki, dini ve siyasi normlar onunla icra edilir. O, toplumun biriciğidir ve tabi ki de sorgulanamazıdır. İnsandan beklenen ise bir eylemde bulunduğunda törenin normlarına göre davranması gerektiğidir. Bu, o toplumda onu törelerine bağlı kılan ahlaklı bir birey yapar.
Kaynağı açısından ele alınacak olursa şayet töreler ilahi değil beşeridir. Yani insanların dilek, istek ve ideallerine göre şekillenir. Norm koyucu olan o toplumun kolektif bilinci, acıları, sevinçleri ve olaylara yükledikleri anlamdır. Bu şekilde ifade etmemizin sebebi dinin emirlerinin töre olmamasıdır. Ama dini olan şeyler töreye entegre ediliyorsa şayet, burada da töreyle ilişkilendirilmesi işinin insan iradesiyle olduğunu hatırlatmak isteriz.
Peygamberimizin ahlakı töre olmaktan çok evrensel bir değeri yani insan iradesini aşan kutlu bir membaı vardır. Bundan dolayı ahlakı en yüce ahlaktır. Nitekim Allah, Kalem suresi 4. ayette “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” buyurarak taltif eder. Hz. Ayşe O’nun (sav) ahlakını tarif ederken “Kur’an Ahlakı” hatırlatması yapar. En yüce ahlaka sahip olmasının sebebini yine şu sözünden anlayabiliriz: “Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti.” (Süyûtî, I, 12) Amacını ise şu hadisten anlıyoruz: “Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (bk. Muvatta, Husnü'l Halk, 8; Müsned, 2/381)
Allah tarafından yetiştirilen peygamberimizin ahlaki temelini anlamak istiyorsak şu hadise bakmalıyız: “...Allah ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan işleri kabul eder.” (Nesâî, Cihâd, 24) Görüldüğü gibi bir amelin özünde “Allah rızası” bilinci yatar. O (sav), yapılan tüm eylemleri Allah ile irtibatlandırmaya çalışır. Bir savaş mı kazandınız? Ayet emri gereğince, oku atan siz değildiniz Allah idi, der. Norm koyucu olarak insanları değil Allah’ı merkeze almaktadır. Bu açıdan bakıldığında Arap toplum örfünün günümüz tabiriyle hacklenmesidir. İnsanlar başarıyı kendi iradelerine vurarak bir kahramanlık destanı çıkaracakları esnada -bunu siz yapmadınız- diyerek her işi Allah’a (cc) bağlamıştır. Bu da çok açık bir şekilde gösteriyor ki O’nun (sav) ahlakının merkezinde “Allah” vardır.
Bir eylemi insanların duygularına ve egolarına indirgemeden Allah ile irtibatlandırmak onu evrensele taşımanın biricik yoludur. Bireysel ve yerel duygularla okumak onu asla evrensel yapmayacaktır. Çünkü insanın kendi öz varlık değeri bireysel ve toplumsal olarak her zaman ve her şeyin üzerine basmaya meyillidir. Eğer evrensellikten bahsedecekseniz tek bireyin değil bütün bireylerin ortak değerlerine müracaat etmeniz gerekir. Buradaki en kritik nokta asgari müştereğin normlarını ortaya koyacak töre otoritesi hangi medeniyete ait olacaktır. Çünkü hepsinin özünde bireylerin egoları vardır. Hangi egoyu diğeriyle çarpıştırabilirsiniz ki? Bu, düzen yerine kaos yaratır. Bu krizden çıkmanın yolu asgari müştereği, insan iradesinin etkin olduğu törelerden; Allah’ın iradesinin etkin olduğu ahlaki seciyelere ve fıtrata hamledilmesi gerekir. İşte peygamberimiz, bu otoriteyi Allah olarak tarif etmiştir.
Yukarıda her ne kadar töreden bahsediyor olsak da insan iradesiyle gerçekleştirilen her türlü yasa koymayı töre bağlamında ele aldığımızı da hatırlatmak isterim. Bunu bir örnek üzerinden izah etmeye çalışalım. Mesela kırmızı ışıkta durmak, ilahi olmaktan çok beşeri bir düzendir. Beşer, kırmızı ışıkta durulmasını emreder. Bu kurala her uyanlara mükafat vermez belki ama uymayanları cezalandırır. Bunu denetlemek için ya polis görevlendirir ya da kamerayı kullanır. Bir şekilde kurallara uyulmasını ister. İşte insan iradesinden zuhur eden bu olayın evrensele bağlanması ancak ilahi olan ilkelerle mümkün olabilir. Öldürmeyeceksin ve adaletsizlik yapmayacaksın ilkeleriyle. Aksi takdirde yerellikten ve insan iradesinden çıkamayacaktır. Takdir edersiniz ki bu tür şeyler de içten ve samimi olmayacaktır. Halbuki peygamberimizin ahlakı olan “Allah Rızası” bilincine sahip birinin oto kontrolü polis ya da kamera değildir. Kamera varken duran, kamera yokken kırmızıda geçen ne kadar samimi olabilir? Ahlakı polis zoruyla ne kadar kazandırabilirsiniz? Evet, O’nun (sav) ahlakı bize varlığı Allah rızasıyla buluşturur ve ona göre hareket etmemizi sağlar. Bu bir insanı kendi ayakları üzerinde tutan çok önemli bir değerdir.
Comments