VEYSEL KARANİ
- Mustafa Telli
- 27 Ara 2024
- 7 dakikada okunur

Bu gün size tasavvufun ilklerinden ve en büyük üstadlarından olan Veysel Karani’ye kısaca değinmek istiyorum. Gerçek adı Ebû Amr Üveys b. Âmir b. Cez’ b. Mâlik el-Karanî’dir. (ö. 37/657)i 555-560 yılları arasında doğduğu tahmin edilir. Babasının ismi Amir’dir.ii Yemen’deki Murâd kabilesinin Karan aşiretine mensuptur. Cevherî eṣ-Ṣıḥâḥ’ta (“ḳrn” md.) onu Necidliler’in mîkāt yeri Karan’a nisbet eder.iii Veysel Karani’nin adı köye mi nispet edilir yoksa aşirete mi nispet edilir tartışıla dursun biz onun hayatına kısaca değinerek güzel anekdotlara ve değerlere odaklanalım. Açıkçası Veysel Karani’nin hayatına dair yeterli bilgi yoktur. Ama Ferîdüddin Attâr’ın VII. (XIII.) yüzyılın başlarında kaleme aldığı Teẕkiretü’l-Evliyâʾda onun hayatına dair bilgi bulunmaktadır.iv
Veysel Karani kültürümüzün en önemli değerlerinden biridir. Çocuklarımızın adını Veysel koymamız hatta onun adına açılan okullar, vakıflar, camiler, türbeler ve tekkeler bunu apaçık ortaya koyar. Literatürde peygamberimiz zamanında yaşayıp onu görmeden ona iman eden ve sahabi olamayan insanlara “muhadram” denmektedir. Fakat Veysel Karani’yi özel yapan şey peygamberimizi görebilecekken annesine verdiği sözden dolayı görememesidir. İsteseydi Arabistan çöl şartlarında onca yol yürümesine rağmen birkaç gün daha bekleyip görebilirdi ama yapmadı. İşte bizi daha da etkileyen yönü burası.
Evet hayatına kısaca bakarsak Veysel Karanî, Yemen’de deve çobanlığı yapar ve hurma çekirdekleri satarak geçimini sağlardı. İslâm’ı anlatmak üzere Yemen’e gelen Müslümanlardan etkilenmiş ve hemen kabul etmiştir. İnancını sağlam tutan, verdiği sözü mutlaka yerine getiren, ahlaki olarak temayüz etmiş Allah dostu bir zattı. Peygamberimizi görme arzusu o kadar fazlaydı ki yaşlı annesine bakmaktan ötürü bir türlü buna muvaffak olamıyordu. Bir gün annesinin izin vermesi üzerine, hemen döneceği sözünü vererek Medine’ye gidip Allah Rasulü’nü görmek ister. Ancak kader bu ki Resûl-i Ekrem Tebük seferinde olduğu için O’nu (sav) görememiş ve aynı gün Yemen’e dönmek zorunda kalmıştır. Sırf annesine verdiği sözü yerine getirmek için sahabi olma şerifine nail olamadan dönmek zorunda kalması sözünde durmanın ne demek olduğunu bize ve tarihe altın harflerle yazdırmıştır.v
Peygamber Efendimiz vefatından kısa bir süre önce hırkasını Hz. Ömer’e ve Hz. Ali’ye emanet edip onun Veysel Karanî’ye verilmesini ister. Ardından bir zaman sonra Veysel Karani’nin de annesi vefat eder. Bunun üzerine O, Kûfe’ye taşınır ve orada yaşamaya başlar. Geldiğini öğrenen Hz. Ömer ve Hz. Ali de kendilerine emanet edilen hırkayı ona takdim ederler.
Kufe’de münzevi bir hayat yaşayan Veysel Karani’nin vefatına dair bazı rivayetler vardır. İlk rivayet 37 (657) yılı Sıffîn Savaşı’na Hz. Ali’nin saflarında katılıp şehit olduğudur. Diğer rivayetler ise Azerbaycan’a yapılan bir sefer esnasında veya Deylem savaşında öldüğü yönündedir. Kabri de yine rivayetlere dayalı olarak ihtilaflıdır. Yemen’in Zebîd, İran’ın Kazvin ve Kirmanşah, Özbekistan’ın Hîve, Suriye’nin Şam ve Rakka şehirleriyle Anadolu’daki en meşhur makamlar olan Manisa, Mardin, Kurtalan, Bursa Gemlik yolundaki Atıcılar, Diyarbakır’ın Lice ilçesi ve Siirt’in Baykan ilçesi yakınında meftun olduğu rivayet edilmektedir. Sıffîn Savaşı’nda öldüğü yolundaki rivayetler genel kabul gördüğü için Suriye’nin Rakka şehrinde kabrinin bulunması ihtimali güçlüdür.vi Hatta 23 Haziran 2014 tarihinde Suriye 'deki türbesi IŞİD tarafından bombalanarak yıkılmıştır.vii
Hayatından kısaca bahsettikten sonra Veysel Karani’nin peygamberimize olan bağlılığını ve aşkını, Uhud Gazvesi’nde Resûlullah’ın bir dişinin kırıldığı haberini alınca O’nun da bir dişini veya bütün dişlerini kırmasından anlayabilirsiniz. Sevdiğine bu derece empati yapabilen bir insanın aşkını tahmin etmek zor olmasa gerek. Peygamberimizin bir rivayetle şu iltifatına da mazhar olmuştur: “Bana Yemen tarafından rahmani kokular geliyor. Şüphesiz tabii’nin en hayırlısı Üveys’tir.”
Yine Hz. Ömer, hırkayı verirken peygamberimizin talimatını söyler ve Üveys’in nasihat etmesini ister. Üveys kabul etmez. Israrı üzerine Veysel Karani O’na:
- Allah’ı bilir misin? der.
- Evet, cevabını verir.
- O zaman başka bir şey bilmesen de olur, der.
Hz. Ömer tekrar nasihat ister;
- Allah seni bilir mi? der.
- Evet, cevabını verir.
- O zaman başkası bilmese de olur, der.
Bu kadar kısa ama çağları aşan bir hakikat bu kadar veciz ifade edilebilirdi. İçinde Allah bilincini, ihlaslı olmayı ve gösterişten uzak durmayı salık veren bir çok değer barındırmaktadır. Bu, Veysel Karani’nin manevi yolla eğitim aldığının da bir işaretidir. Hatta Üveysilik tarikatının özünde de bu vardır.
VEYSEL KARANİ İLE KÜLTÜRÜMÜZÜN MEZCEDİLMESİ BAĞLAMINDA İNA GULANÊ GELENEĞİ
Bu başlığı açmamın özellikle bir sebebi var. Anadolu irfanı, manevi değerlerimizden olan Veysel Karani ile kültürel geleneğimizden olan İna Gulanê’yi birleştirerek bir kültür hareketi ve irfan geleneği oluşturmuştur. Bunun izharı için bu başlığı açmış bulunmaktayım.
Veysel Karani’nin Anadolu'da mesela Siirt ilindeki yansımasına bakalım. Bu bölge halkı O’nun türbesinin Siirt ili, Baykan İlçesi ziyaret beldesinde yer aldığını kabul eder. Daha öncesinde kabrinin ihtilaflı olduğundan bahsetmiştim. Veysel Karani ile bağlantısı olması bakımından ve ayrıca bu ziyaret bölgesine has olan bir kutlama biçimi olan İna Gulanê geleneğinden de bahsetmek gerekir. Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisine yazan araştırmacılar Abdullah Mesut AĞIR ve Netice BOZKUR bu geleneğin izini araştırarak makalelerinde hem bilgiler vermişler hem de bu geleneği yaşatan insanlarla söyleşiler gerçekleştirmişlerdir. Söz konusu makalede ilgili araştırmacılar bu gelenekle Veysel Karani arasındaki ilişkiyi anlatan şu bilgileri aktarmaktadırlar.
Bildiğimiz gibi her toplum ve medeniyette kutsal olarak kabul edilen kişiler ve
mekanlar insanların maddi-manevi beklentileri dolayısıyla ziyaret akınına uğramaktadır. Özellikle içinde farklı renklerde kültürel öğeleri barındıran Anadolu’da bu türden inançların baskın olduğunu, illerimizin pek çoğunda, birçok ilçelerde, köylerde, kasabalarda yatırların ve türbelerin bulunduğunu, çeşitli sıkıntılara maruz kalan kişilerin buralara akın ederek kutsal sayılan mekanlardan yahut türbelerde metfun bulunanlardan medet umduklarını söylemek mümkündür. Yukarıda bahsini ettiğimiz duruma benzerlik göstermesine rağmen İna Gulanê’yi sadece Hz. Veysel Karani’yi ziyaret etmek amacını taşıyan kutsal bir zaman dilimi olarak düşünmek eksik ve yanlış olur. Bir tür bahar bayramı olan ve toplumca kutladığımız Hıdr-Ellez ile benzer özellikleri bulunan İna Gulanê, Mayıs ayında Veysel Karani makamının ziyaret edilmesi şeklinde kutlanmasının yanında ortak amaçlarla bir araya gelen insanların kaynaşmasına, topluca eğlenmelerine, ebeveynlerin evlilik çağına erişmiş olan oğulları için kız bulmalarına da zemin hazırlayan önemli bir etkinliktir.
İn Kürtçe’de Cuma günü, Gulan ise Mayıs ayı anlamına gelmektedir. Mayıs’ın Cuması olarak çevirebileceğimiz bu gün çevredeki insanlar için tüm yıl boyunca beklenen özel bir gündür. Buna göre çevre il, ilçe ve köylerden insanlar Mayıs ayı içerisindeki Perşembe günleri ya da Cuma günleri Veysel Karani türbesini ziyaret ederler.viii
İlgili araştırmacıların makalesinde, 200 yıldır kutlanan İna Gulanê geleneğinin Hıdırellez ile benzerliğine vurgu yapılmaktadır. Baharı karşılamak için bir etkinlik olan bayramın manevi değeri olan Veysel Karani ile buluşturulması irfani geleneğimizin değerlerimizi birleştirerek bizi bir çatı altında toplama gayretini göstermektedir. Yani bir bakıma vahdet şuuru kazandırılmaktadır. Bizi biz yapan değerlerin halk nezdinde bu derece benimsenmesi asla ötelenmemesi gereken ve üzerinde derin tefekkürler yapmamızı gerektiren bir gerçektir. Manevi değeri var olan bir hakikati ötelemeden kendi kültürüyle birleştirme cesaretini gösterip bunu benimsemek bencesiye kutsanması gereken bir şeydir. Anadolunun fikri zemininin hoşgörüsünü ve özgüvenini göstermesi bakımından da takdire şayandır. Halbuki günümüzde kendi kültürümüze ve değerlerimize yabancılaşıp türbe ziyaretlerini seküler indirgemeci bakışla eleştiri bombardımanına tutmanın en uygun ifadeyle zalimlik olduğu kanaatindeyim. Yenileşmede acele ederken manevi yönden erozyona uğruyoruz. İrfani geleneğimizi Occam’ın usturası gibi silmekten asla korkmuyoruz.
Veysel Karani ile İna Gulanê geleneğinin birleşmesinin arkasında yatan bazı ip uçlarının olduğu kanaatindeyim. Yani türbe ziyaretlerinin bayram havasına evrilmesinin arka planındaki gerçeği anlatmaya çalışıyorum. Bu yorum tamamen bana aittir. Tabi ki en iyisini Allah bilir. Şimdi bu tezimi doğrulayan makalede ilgili araştırmacıların yöre halkıyla ilgili bir söyleşiyi ve tespitini alıntılayalım.
Bilim ve teknikteki gelişmeler, çok hızlı bir şekilde devinim kazanmış ve bu durum toplumu pek çok açıdan etkilemiştir. Bu hususta görüşünü aldığımız M. Sıddık, İna Gulanê’nin coşkulu bir şekilde kutlandığı dönemde, Ziyaret ve çevre köylerde elektrik olmadığını, insanlar için bir araya gelip kendi yeteneklerini göstermek için bu kutlamanın bir ihtiyaç olduğunu belirtti. M. Sıddık, o dönemde radyo, televizyon, teyp, bilgisayar, düğün salonları gibi alet ve eğlence mekânlarının olmadığını, bunun için İna Gulanê kutlamalarının aylar öncesinden heyecanla beklendiğini ve kutlamadan sonra hakkında aylarca konuşulduğunu belirttikten sonra günümüzde bilim, teknik ve iletişimdeki gelişmelere bağlı olarak insanların bu ihtiyaçlarının karşılandığını ve Veysel Karani’ye eğlenmek için gitmenin anlamını yitirdiğini belirtti (Sıdık Bozkur, 02.12.2011, Batman).ix
İlk zamanlarda Veysel Karani türbesi, insanlar tarafından makes bulmuş ki fazlaca ziyaret edilmekteydi. O dönemlerde insanların dua etmek, adak adamak, kurban kesmek, kendi yeteneklerini sergilemek, sosyalleşmek gibi maddi ve manevi doyumu yakalamak için gelmek istedikleri aşikar. Bu çok doğal bir duygudur. Bu doyumu yaşamak adına yapılan her türlü türbe ziyaretlerinin bir sakıncası olmasa gerek. Burada bizim müktesebatın en çok karşı çıktığı şey bu türbe ziyaretleri esnasında inancın tezahürü gereği insanı şirke götüren unsurları barındırmasıdır. Bir bakıma haklı bir itirazdır. Bu itiraz aynı zamanda Allah Rasulünün hak davasının da bir gereğidir. Yani şirkten uzak durmak. Fakat İna Gulanê geleneğine bakılırsa türbe ziyaretlerini sadece şirke indirgemenin biraz acelecilik olabileceği kanaatindeyim. Yani geçmişimiz, türbeleri bahar bayramlarıyla birleştirerek bir kültüre evirmiştir.
Sıdık Bozkur Bey, internet olanakları ve sosyal ağların yaygınlaşmasıyla beraber artık türbe etrafında insanların birbirlerine maddi ve manevi manada ihtiyaçlarının kalmadığını belirtir. İna Gulanê gibi artık; insanları bir araya getiren, birlik ve berberliği aşılayan, birbiriyle tanıştıran ve problem çözme fırsatları sunan ortamların kalmadığından ve artık bunu sosyal medyayla karşıladıklarını ve bu güzel geleneğin unutulup gittiğinden yakınmaktadır. Bana göre; eski zamanlarda yapılan türbe ziyaretlerinin amacının sadece şirk üzerine bina edildiğini iddia etmek, tasavvuf geleneğine vurulan hançer gibi geliyor. Çünkü insanlar sadece şirk koşmak amacıyla ibadet yapmıyorlar. Orada manevi bir tecrübe ile kurban keserek fakirlerle beraber yemek yeme geleneğini yaşatıyorlar. Müşkül bir problemi varsa bunu çözebilecek insanlarla tanışma fırsatı yakalıyorlar. Ulaşımın ve haberleşmenin çok kıt olduğu gerçeğini unutarak insanların günümüzdeki gibi çok hızlı haberleştiği anakronizmine düşmek ve türbe ziyaretini sadece şirke indirgemek çok masum bir duygu olmasa gerek. Türbe ziyaretleri sayesinde belki de çocuğunu evlendirebiliyordu. Hastalığı varsa iyileşmesini sağlayacak bilgi alabiliyordu. Şirk unsuru barındıran şeyler illaki var. Bunların kaldırılarak türbede yatan zatın manevi duygularından ilham alma geleneği tekrar sağlanabilir. Peygamberimizin kabir ziyaretlerini önce yasaklayıp tedrici yöntemini kullanarak tekrardan ziyaret edilebileceğini salık vermesini unutmamak gerekir. Ne buyurmuştu (sav): “Kabirleri ziyaret ediniz, bu size ahireti hatırlatır.” (İbni Mace Sünen, Cenâiz, 47)
KAYNAKÇA
i (Necdet Tosun, https://islamansiklopedisi.org.tr/veysel-karani)
ii (http://baykan.gov.tr/veysel-karani-hz#:~:text=Veysel%20Karani'nin%20555%2D560,Yemen%20Kabilelerinden%20Murado%C4%9Fullar%C4%B1'ndan%20gelmektedir)
iii (Necdet Tosun, https://islamansiklopedisi.org.tr/veysel-karani)
iv (Necdet Tosun, https://islamansiklopedisi.org.tr/veysel-karani)
v (Necdet Tosun, https://islamansiklopedisi.org.tr/veysel-karani)
vi (Necdet Tosun, https://islamansiklopedisi.org.tr/veysel-karani)
viii e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı:VIII Kasım 2012 51 VEYSEL KARANİ İLE İLGİLİ SÖYLENCELERDEN “İNA GULANÊ” Abdullah Mesut AĞIR, Batman Üniversitesi; Netice BOZKUR, Batman Üniversitesi, sayfa 51-55-56
ix e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı:VIII Kasım 2012 51 VEYSEL KARANİ İLE İLGİLİ SÖYLENCELERDEN “İNA GULANÊ” Abdullah Mesut AĞIR, Batman Üniversitesi; Netice BOZKUR, Batman Üniversitesi
Comments