VARIM O HÂLDE İNANIYORUM
- Mustafa Telli
- 22 Eyl 2023
- 2 dakikada okunur

Descartes’ın “düşünüyorum o hâlde varım” sözüyle şüpheyi araç olarak kullanıp kendi varlığını ispatlamaya çalışması kartezyen felsefesinin temelini oluşturur. Ben belki şüpheyi değil ama düşünmeyi bir araç olarak kullanıp var oluşumuz üzerinden bir inanç temellendirmesi yoluna gitmek istiyorum ve motto olarak “varım o hâlde inanıyorum” diyorum.
Bu çıkışın belki de en önemli rolü insanın inancını mantıksal olarak temellendirmek istemesinden kaynaklanır. Bu çok doğal bir şeydir. İnsanlar neden inandıklarını gerekçelendirebilirlerse hayatı daha anlamlı hale getirirler ki mutluluğu ya da saadeti istemesinin sebebi de bu olsa gerek.
“Varım o hâlde inanıyorum” sözünün temelinde iki şey vardır biri var olmak diğeri de inanmak. Varlık olmadan inanmanın olması mümkün değildir. Bu, sebepler dünyasının yasaları gereği ilk önce olan var olmaktır. Sonra inanmak fiili gelir. Yani var olmadan inanmamız mümkün değildir. Bunun için önce var olmak üzerine biraz kafa yormamız gerekir.
Varlığımızın mümkün varlık olması onun sonradan yaratılmasının gereğidir. Çünkü kendi kendine var olamayan bir varlığız. Kendi kendimize kendi kendimizin varı olsaydık başkalarına muhtaç olmayan varlık yani tanrı (Allah) olurduk ki bu akla ve yasalara aykırıdır. Biliyoruz ki varlığımız bir başka varlıklarla var olmak zorunda.
Mümkün varlık sahasında at koşturan birinin var olmaklığı mevzusunun ikinci yönü onun önceden var olmadığı ve sonradan var olduğu gerçeğidir. Sonradan var olan insanın Allah tarafından varlık sahasına gönderilişi ontolojik manada benim için çok büyük bir değerdir. Düşünebiliyor musunuz? Hiç yokken var oluyorsunuz ve muhatap alınıyorsunuz. Belki de kimsenin ya da sistemin kale almadığı bir yerde birinin (Allah’ın) sizi kale alması kadar müthiş bir şey olamaz. Bu başlı başına bir insanın var olmaklığının değeri konusudur. Yani o derece bir değerdir insanın varlık değeri. Biliyorum belki abarttım ama sonradan var olup mümkün varlık olmanın değeri daha nasıl izah edilebilir ki!
Neyse bu konuyu fazla dallandırıp budaklandırmadan şimdi mottomuzun ikinci temel kavramına yani inanmak kavramına gelelim. İnanmak; bağlanmak, tasdik etmek, güvenmek anlamlarına gelir. Neye inanalım, sorusunun cevabını var olan her insan mutlaka kendince bulmaya çalışır. Ben de herkes gibi kendimce bu sorunun cevabını bulmaya ve belki de hayatıma anlam katmaya çalışıyorum. Bunun kadar kutsal başka bir yolculuk olmasa gerek.
İnancımın temellendirmesini yine kendi varlığım üzerinden ilişkilendirmek istiyorum. Çünkü duyusal manada görüyorum ki önce varlık sahasına doğdum ve bu sahanın bir parçasıyım. Pazılın bir parçası olarak evrende bir rol üstleniyorum. Bunun farkındayım. Belki ben olmasam da hayat yine devam edecek ama varlığımın bu pazılda bir yekün teşkil etmesi asla yadsınamayacak bir gerçek. Bunu da itiraf etmeliyim. Yani ben olmasam da olurdu ama düşünüyorum ki ben varım ve gerçeğim. Bu varlığım bir üst varlığın (Allah’ın) beni kale almasıyla ancak mümkündür veya değerlidir veya anlamlıdır veya kıymetlidir. Ne derseniz deyin ama bir şeyi itiraf edin ki biri beni muhatap alıyor ve yaratıyor. Bu muhatap alanı gözümle görmesem de, elimle dokunamasam da varlığına inanıyorum. Çünkü var olmam onun var olmasıyla mümkün. Varım o hâlde inanıyorum.
Comments