top of page

NEDEN ATEİST OLUYORLAR?


İnsanoğlu bu dünyaya geldiğinde gördüğü her şeye daha ilk doğduğu andan itibaren bir anlam vermeye başlar. Güvende miyim, seviliyor muyum, değerli miyim? Bu sorular ve aranan cevaplar, o kişide bir kişilik ve karakter oluşturmaya başlar. Belki bu manada anlam verme sürecinin ilk durağı çevredir diyebiliriz. Yani aile, mahalle ve akrabalar sayesinde bir şeyleri anlama ve öğrenme çabasına gireriz. Neyin iyi, kötü, güzel, çirkin, değerli ve değersiz olduğunu içine doğduğumuz ilk mektebimiz olan aileden öğrenmekteyiz. İnandığımız dini bile aileden öğreniriz. Milli ve manevi değerleri de kazanınca artık dünya gözümüzün önünde tekinsiz olmaktan çıkıp daha yaşanır bir hale gelmektedir.

Çocukluk devresi bitip de ergenlik çağı başlayınca insanoğlu artık nesneleri sadece somutlayarak düşünmekle kalmaz soyutlama kabiliyetine de kavuşmuş olur. Bu dönem artık yeni anlam arayışlarının da kapısının aralandığı anlamına gelmektedir. Mesela önceden (haşa) Allah’ı minareye veya gördüğü en büyük nesneye benzetirken, sonradan Allah’ın böyle bir şey olamayacağını anladığı an büyük bir kırılma geçirir. Bu sefer zihin dünyasında Allah ile ilgili yeni yeni soyutlanmış yargılar beslemeye başlar. Bu da göstermektedir ki soyutlama kabiliyeti düşüncenin daha komplike haline geldiğinin bir göstergesidir. Onun için sorgulamaların derinleşmesi ve cevabın bulunamaması yaşanan boşluk hissiyle doğru orantılıdır. Önceki var olan o mükemmel dünya bir anda tekinsiz ve kaotik bir sürece inkılap eder. Bu bakımdan “Allah böyle olabilir mi?” ya da “Allah şöyle midir?” gibi sorular sorması derinleşmenin tezahürü gereğidir. Yani her şey yasalarına göre işlemektedir. Hoş bu bir ergenin aynı zamanda sağlıklı olduğunun da bir göstergesidir. Korkulacak bir şey yoktur. Sadece soyutlama döneminin anlam arayışında Tanrının yerini öğrenme girişiminin bir sürecidir.

Ergenlik devresinde soyutlanarak öğrenilen yeni tanrı fikri artık yaşanan tecrübelerle teste tabi tutulmaktadır. Anlamlandırma sürecinde kafada oluşan Tanrı modelinin pratik hayatta bir karşılığının olması beklenmektedir. Yani soyutlamalardan tekrar bir somutlama evresi geçirilmektedir. Yaşanan bu buhran Tanrıyla bağdaştırılamadığında yepyeni sorgulamaları ve beraberinde reddetmeleri de getirmektedir. Bunu şöyle izah edersem daha anlaşılır olacaktır. Mesela Allah’ın her an yanında olduğu inancına sahip olan bir kişi eğer bir musibete uğradığında soyut bir varlığın kendisine somut bir şekilde temas etmesini beklerken böyle bir desteğin gelmediğini gördüğü anda yardıma muhtaç bırakıldığını ve terk edildiğini düşünerek sorgulamalarına devam edip ateizme kaymaktadır. Bunun birçok örneğini etrafımızda görmekteyiz.

Bu yepyeni anlamlandırma dünyası kökten bir paradigma değişimine uğramaktadır. Bundan sonraki tüm hayatı “tekinsiz bir dünyada kendi başının çaresine bak” mottosuyla yaşamasına sebep olmaktadır. Kimseden sana fayda yok, diyerek yeni ateist bir dünyanın kapısı aralanmaktadır. Üzülerek söylemeliyim ki yaşadığı acıları maalesef Tanrı inancına tercih etmektedir. Yeni bir paradigmayla oluşturduğu bu kaotik ve tekinsiz dünya, buz gibi kesen acılarla yeni bir inançsızlığa evrilmektedir.

Pekiyi gelelim şimdi hakikate. Gerçekten öyle midir? Gerçekten Allah onu terk mi etmiştir yoksa yasalarının gereğini yapması için ona mühlet mi vermektedir? Boş zamanlarında aklını kullanamamanın verdiği bir uyarı mıdır? İmtihan dünyası gereği onu sınava tabi tutup karşılığını fazlasıyla vermek mi istemektedir? Yaşanan musibet, yoksa kurumuş dallardan kurtulup daha iyi ve gür bir ağaca evrilmek için mi gelmiştir? Yeni en iyi halin gelmesi için iyinin çekilmesi mi gerekir? Şimdilik bir başka iyinin sırası olup hak etmediğimiz bir iyiyi mi tercih etmekteyiz? Künhüne vakıf olamadığımız bu hakikat sorgulamalarının asıl cevabını bilen yine Allah’tır. Bu soru bağlamları muvacehesinde durum ele alınırsa, inancın temelini sarsan girdap bertaraf edilebilmektedir. İşte soyutlama evresinin verdiği buhran, yaşanan acı tecrübeler ve bu sıkıntılara iyi bir anlam yüklenememesi sebebiyle gençler ateizme sürüklenmektedir. Bu anafordan kurtulmak için önce o gencin en temel ihtiyacı neyse onun karşılanması gerekir. Sonra psikolojik saikler bağlamında problemin ana kaynağının tespiti adına arka plana atılmış ve ihmal edilmiş bir genç var mıdır? Sevgiye ne kadar muhtaç bırakılmıştır? Kale alınmadığı için varlık krizini ebeveyninin inancını sorgulayarak dikkat mi çekmeye çalışmaktadır? Bu ve bunun gibi soruların o genç bağlamında iyi tespitinin yapılması elzemdir.

Tanrı fikrinin tekrar inşası adına Allah’ı en iyi tanıtan Kur’an’a tekrar başvurup onu yeniden inşa etmek zihnin resetlenmesi adına makul bir yoldur. Bunun tam manasıyla gerçekleşebilmesi için Kur’an’ın ele alınış biçiminin politik bir zeminden hakikat zeminine kaydırılması gerekir. Ateizmin en sık başvurduğu Tanrının ele alınış biçimini, politik yorumlamalarla değil bizzat Kur’an ve hakikatiyle yapmak gerekir. Yoksa politik okumalar onun inkarını biraz daha artırmaya götürecektir. Ateizmin politik eleştirisi bir başka yazının konusu olabilir. Onu burada anlatmak istemiyorum.

Gençler! Peygamberimiz (sav) de bir müddet vahiy alamayınca etrafındakiler ona “Rabbin kendisini terk etti” diye alay etmişlerdir. Bunun üzerine Allah şöyle buyurur: “Kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye yemin ederim ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.” (Duha suresi 1-3 ayetler) Ben bu hitabın hepimize şamil olduğu kanaatindeyim. Bir anafor yaşandı diye Allah’ı sorgulamak yerine O’nu yeniden anlamamız ve zihin dünyamızda Kur’an’la inşa etmemiz sizce de daha iyi olmaz mı?

 
 
 

Comentários


bottom of page