top of page

MERHAMET


Acımak, şefkat göstermek gibi anlamlara gelen merhamet; Arapça, rahime kökünden türemiştir. Sözlüklerde genel itibariyle acı çeken birinin ıstırabını yüreğinde hissetmek olarak tanımlanır. Arapça itibariyle yumuşak kalplilik ve şefkatli olmak manaları daha ön plana çıkar.


Kelime anlamının böyle olmasının yanında merhametin insanlarda çağrıştırdığı anlam çok daha çeşitli olabilmektedir. Tıpkı aşkı tarif etmek isteyen her insanın kendi muhayyile dünyasına göre tarif etmesi gibi. Merhamet de herkesin kendi anlayışına göre tarif ettiği bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada tabi ki de hangi tarifin doğru olduğu tartışmasına girecek değilim.


Merhamet kavramıyla ilgili Allah’ın çok güzel isimlerini anmadan geçmek uygun olmaz. Her zaman, her işin başında okuduğumuz besmelede Rahman ve Rahim isimleri, merhametin farklı boyutlarına atıfta bulunması bakımından dikkate şayandır. Mesela Rahman ismi bütün mahlukata Allah’ın şefkat göstermesidir. Bunun dünyadaki tezahürü herkese lütuf ve ihsanda bulunmasıyla gerçekleşir. Zalim hatta Allah’a inanmıyor olsa bile ona rızkını vermesi buna çok güzel örnektir. Çünkü O (cc) Rahmandır. Herkese lütfeder. Bir de Rahim ismi vardır. Bu da Mümin kullarına olan şefkatidir. Yani zalim ve Kafirlere değil sadece iyi olan Mümin kullarına gösterdiği merhamettir. Çünkü Allah zalim ve kafirleri sevmez.


Merhamet aslında anne rahmiyle de yakından alakalı gibi geliyor bana. Küçük, aciz ve korumaya muhtaç bir bebeğin yaşamasına en uygun ortamı Rahim diye isimlendirmek bile başlı başına bir değer olsa gerek. Bir nevi cenin halindeki bebeğe cennet yaşatan bir merhamet tezahürü vardır. Bakılırsa annenin evladına gösterdiği ilk şefkat daha karnındayken başlamaktadır. Onu her türlü tehlikeden koruyarak, besleyerek tüm ihtiyacını giderir. Binaen aleyh merhamet kavramını tarif ederken bu tarife koruma ve her türlü ihtiyacını giderme kelimelerininde eklenmesi gerektiği kanaatindeyim. Zira kavram çok sığ kalacaktır.

Merhamet kavramına koruma ve ihtiyacını gidermeyi eklersek şayet o zaman birisi “Ben merhametliyim” iddiasında bulunduğunda, onda koruma ve ihtiyaç giderme özelliğinin olup olmadığına bakarız. Yani merhamet ettiğin şeyi ne kadar koruyorsun ve onun ihtiyacını ne kadar giderebiliyorsun?


Merhamet bağlamında merhem olmak acıya ve hastalığa şifa olmakla ilgiliyse -ki öyledir- o zaman merhamet acıları dindirmektir. Şifa olmaktır. Merhametliyim iddiasında bulunan acılara merhem olabiliyor musun?


Ne acıdır ki insanlar merhamet göstermekte maalesef aciz kalabilmektedirler. Merhametlidirler ama bunu herkese gösteremeyebilirler. Zaten merhameti öyle herkese gösterebilecek kapasiteleri de yoktur. Evet kabul edelim ki mutlak manada merhametin en ekmel hali sadece Allah’a aittir. Allah bütün mahlukatı sever, korur, acır, lütfeder, ihtiyacını giderir vs. Ama bu mutlak merhametin sadece Allah’a ait olması merhamet idealimizin olmadığı anlamına gelmemeli. Yunus’un da dediği gibi: “Yaratılanı severim yaratandan ötürü”


Bir gün Peygamberimiz Allah’ın kullarına olan merhametini ashabına öğretmek ister ve tam da şöyle bir olay gerçekleşir. Savaş sonrası bir kadın evladını canhıraş arayıp sonunda bulur. Onu hemen emzirmeye başlar. Olaya şahit olan Allah Resulü ashabına sorar:

- Ne dersiniz, bu kadın, bu çocuğunu ateşe atar mı?

- Sahabe: Hayır, Allah’a yemin olsun ki onu ateşe atmaz! derler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurur:

- Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın Mümin kullarına olan merhameti, bu kadının çocuğuna olan merhametinden daha büyüktür.

 
 
 

Comments


bottom of page