İNANCIN TEZAHÜRÜ
- Mustafa Telli
- 13 Mar 2024
- 4 dakikada okunur

İnanmak bir şeyi kabul ve tasdik etmek demektir. Bunun beyindeki izahı nöronlar arası bağlantısallıktır. Bu bağlantı ne kadar güçlüyse ve çoksa inanç da o kadar sağlamdır diyebiliriz. İşin en dikkat çekici yönü bu bağlantıların bir söz söylemekle kuvvetlenmeyeceği. Yani bir şeyi bir defa demekle o şey hemen öğrenilmiş ve beyine kazınmış olmuyor. Bu yargının mutlaka tekrarlanıp fenomenlerle beslenmesi gerekiyor. Zira akılsal temeller üzerine muhayyile dünyasıyla bezenen bir inanç, kendini daha sağlam bir zemine oturtuyor gibi görünüyor. Yani şunu demek istiyorum. İnandım demekle beraber onun davranışlarla beynin inanç alanının beslenmesi gerekmektedir. İnancın doğrultusunda yapılan her iş veya görüngü beyinde bir bağlantı daha kurulmasını sağlayacaktır. Sağlam bir inancın beyin yönüyle izahı bu olsa gerek. O zaman bir insanın inancını sadece içinde barındırması ve inancına ait bir aksiyon ortaya koymaması onun inancının sağlamlığına işaret etmese gerek. Mantık ve yasalar bunu açıkça ortaya koyuyor. Tabi ki sadece bunlar değil bakın Allah da bunu zaten izah ediyor. Kur’an’da buna ait bir ayet konuyu özetlemek açısından yerinde olacaktır. Buyurur ki Rab Teala: “Bedevîler ‘İnandık’ dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama ‘Boyun eğdik’ deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi...” (Hucurat suresi 14. ayet)
Kur’an’ın bu konuda daha enteresan bir direktifi vardır ki ne demek istediğimizi daha anlaşılır hale getirmektedir. Kur’an okuyanlar bilirler ki her zaman İman ile Salih Amel bir arada ve yan yana kullanılır. Önce İman sonra Salih Amel zikredilir. İnandım demenin tek başına yeterli gelmeyip Salih Amelle desteklenmesi, inancın insandaki tezahürünün bir aksiyonla desteklenmesi gerektiğini vurgulamış olmaktadır.
Ezber yaparken de ezberlenen şeyi geçici hafızadan kalıcı hafızaya alabilmek için o şeyin tekrarlanması gerekmektedir. Bir şeyi bir defa okumak öğrenmede sadece ilk aşamayı gösterir. Öğrenmek için tekrar şarttır. Bunu ders çalışan herkes gayet iyi bilir. Bu da yine tezimizi doğrular niteliktedir.
Bu tezi yanlışlamak için yapılacak itiraz belki ilk görüşte aşk olabilir. Yani sonuçta bir defa görüyor ve aşık oluyor. Bu bağlantı sağlam bir bağlantı oluşturmuyor mu? Diye bir itiraz gelebilir. Bu itiraz bile bakıldığında bizim tezimizi yine doğrulamaktadır. Zira ilk görüşte aşık olduğu kişiyi tekrar görmek isteyecek veya muhayyile dünyasında ona dair hayaller kurarak yine bir aksiyon gerçekleştirmiş olacaktır. Beynin hayal ile gerçeği ayıramadığını da hatırlatırım. Bunlar ilk bağlantısallığı (aşkı) kuvvetlendirme girişimleridir. Bu da maalesef tezimizi çürütememektedir.
Bu konunun en büyük handikabı inancın tezahüründe gösteriş tuzağına kapılmaktır. Yani inancı tezahür ederken, inancı ikame eden Allah’ın rızası yerine onu engelleyen egoların devreye girmesi sorunsalıdır. İnancı göstereyim derken gösteriş bataklığına girme sıkıntısıdır. Bu temel sorunu Allah Kur’an’da aşağılayarak şöyle bildirir: “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar gösteriş yapanlardır.” (Maun suresi 4-6. ayetler) Allah Rasulü (sav) de bunu şu hadisinde çok hayretamiz bir şekilde izah eder. Uzunca bir hadiste şöyle buyurur:
* “Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kişi, şehit düşmüş bir kimse olup huzura getirilir. Allah Teâlâ ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu itiraf eder. Cenâb-ı Hak: “Peki, bunlara karşılık ne yaptın?” buyurur. “Şehit düşünceye kadar senin uğrunda cihad ettim.” diye cevap verir. “Yalan söylüyorsun. Sen, "Babayiğit adam.” desinler diye savaştın, o da denildi.” buyurur. Sonra emrolunur da o kişi yüzüstü cehenneme atılır.
* “Bu defa ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur‘an okumuş bir kişi huzura getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder. Ona da:” “Peki, bu nimetlere karşılık ne yaptın?” diye sorar. “İlim öğrendim, öğrettim ve senin rızan için Kur’an okudum.” cevabını verir.” “Yalan söylüyorsun. Sen “Âlim.” desinler diye ilim öğrendin, “Ne güzel okuyor.” desinler diye Kur’an okudun. Bunlar da senin hakkında söylendi.” buyurur. Sonra emrolunur o da yüzüstü cehenneme atılır.”
* “(Daha sonra) Allah’ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allah verdiği nimetleri ona da hatırlatır. Hatırlar ve itiraf eder.” “Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın?” buyurur. “Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiçbir yerden esirgemedim, sadece senin rızanı kazanmak için verdim, harcadım.” der. “Yalan söylüyorsun. Halbuki sen, bütün yaptıklarını “Ne cömert adam.” desinler diye yaptın. Bu da senin için zaten söylendi.” buyurur. Emrolunur bu da yüzüstü cehenneme atılır.” (Müslim, İmâre 152)
Bu hadisin konuyu izah etmede bıçak sırtı bir rolü olduğunu hatırlatalım. Onun korkutan yanından ziyade nüans farklarının çok iyi fark edilmesi gerekiyor. Yani bir insan şehit düşerken birileri görebilir. Bir insan ilim öğrenip bunu birilerine anlatırken birileri görebilir. Bir insan yardım yaparken bunu birileri görebilir. Bu, dünyada yaşarken kaçınamayacağımız bir gerçektir. Maalesef insanlardan izole edilmiş bir dünyada yaşamıyoruz. Ama burada önemli olan bu güzel amellerin kim için yapıldığıdır. Başkalarının görmesi için yapılıyorsa bu Allah tarafından kabul edilmeyecektir. Rızayı İlahi Bari ön planda olmalıdır. Yani şunu demek istiyorum. Bizler Allah rızası için bir şeyler yapabiliriz. Başkalarının görmesi bunu onların gözüne girmek için yaptığımız anlamına gelmez. Gösteriş olur diyerek Allah rızası için güzel bir ameli bu hadis korkuttu diye yapmaktan kaçınmayalım. Onun için Rasulü zi Şan (sav): “Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Resûlü (rızası ve hoşnutlukları) için ise, onun hicreti Allah ve Resulü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de hedeflediği şeye göredir.” (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11) buyurur. Niyeti halis tuttuktan sonra gerisi teferruattır.
İnandığımız değerlerin fenomenler dünyasında görünür olması bizi Allah’ın rızasından asla alıkoyamaz. Allah rızasıyla yaptıktan sonra görünüyor diye cami yapmayalım mı, görünüyor diye tebessüm etmeyelim mi, görünüyor diye namaz kılmayalım mı, görünüyor diye yardım etmeyelim mi?...
Commenti