İBNİ SİNA’DA KÖTÜLÜK PROBLEMİ
- Mustafa Telli
- 22 Kas 2024
- 7 dakikada okunur

Önceki yazımda kötülük problemini biraz retorik açıdan ele almıştım. Bunun yanında merhamet karamını paranteze alarak ufak da olsa felsefe yapmıştım. Fakat bunun İslam filozofları açısından bir temellendirme çalışmalarının olduğunu da vurgulamak isterim. Bu filozoflardan biri de İbni Sina’dır. Onun kötülük problemine karşı vermeye çalıştığı cevap biraz da Tanrı anlayışında gizlidir. Tanrıyı aşkın bir varlık olarak tanımladığı için kötülük problemine de bu açıdan yaklaşmaktadır. Önce İbni Sina’nın Tanrı anlayışını temellendirdiği Sudur Nazariyesini görelim.
SUDUR NAZARİYESİ
Varlığın oluşumunun mutlak varlıktan bir düzen halinde sudur ederek yani taşarak oluşmasına denir. Bu yaratılış teorisi yoktan veya hiçten yaratma (halk) şeklini kabul etmez. Yani Tanrı, varlığı yoktan yaratmamıştır. Varlık Tanrıdan sudur ederek taşmıştır. İşte buna sudur nazariyesi denir. Bu teorinin ana merkezinde görüldüğü gibi sadece Tanrının kendisi vardır. Varlığı zorunlu olan Tanrıdan diğer varlıklar hiyerarşik bir sistemde taşarak oluşmaya başlarlar. Bu oluşumda ilk ve tek sebep Tanrının kendisidir. O’nun varlığı için hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. O kendi kendine ilk sebeptir.
İbni Sina’ya göre kötülük probleminin bel kemiğini oluşturan bu Sudûr teorisini özetle görmeye çalışalım. Bu teorinin 3 varlık alanı vardır. Allah, On Akıl ve Heyula.
1. Allah
Allah; her türlü noksanlıktan münezzeh ve zıtlıktan uzak yani yokluğu düşünülemeyen, var olan her şeyin ilk sebebi, katıksız, saf ve mutlak iyi, kendi kendine var olabilen, aşkın, yetkin ve en yüce varlıktır.
Allah’ın bir ve tek olmasının bazı özellikleri şunlardır:
Allah bilfiil akıldır, bilkuvve akıl değildir. Eğer bilkuvve akıl olsaydı akletme potansiyeli olup henüz akletmediği anlamına gelirdi. Bu Allah için bir ikilik meydana getirecek ve ayrıca O’nu önceki ve sonraki hali gibi bir duruma zorlayacaktı. Halbuki Allah öncelik ve sonralık gibi bir değişimden münezzehtir.
Yine bütün mahlukatın O’ndan bir gaye doğrultusunda sudur etmesi söz konusu değildir. Tanrı eğer bu evreni bir amaç taşıyarak yaratsaydı, bu durum O’nun kendi zatındaki varlığında bir çoğalmaya sebep olurdu. Çünkü gaye ettiği şeyi yapma potansiyeli barındırmış olacaktı. Bir şeyin potansiyeline sahip olmak o şeyi henüz yapmamak anlamına gelir. Bu bir bakıma Tanrıda ikilik oluşturacaktır. Ayrıca bir şeyi amaç edinmek bir eksiklik ve ihtiyaç belirtisidir. Henüz yapmamıştır veya yapamamıştır. İşte Allah bunlardan münezzehtir.
Allah bilfiil akıldır. Yani O hem akıl, hem akleden hem de akledilendir. Farkındaysanız burada Tanrıyla ilgili üç temel kavram vardır. Akıl, akleden ve akledilen. Bunların hepsi Tanrının mutlak bilincidir. O’nun salt akıl olup, kendi zâtını bilmesi ve düşünmesi sayesinde varlık ondan taşar yani sudur eder. Bu var oluşsal tabi bir zorunluluktan kaynaklanan taşmadır. Yine Allah’ın kendi zatını bilmesi demek, varlıktaki düzenin iradeyle gerçekleşmesi demektir.
2. On Akıl
Sudur nazariyesine göre varlığın ikinci alanı 10 akıldır. Yani on tane akıldan oluşan varlık alanıdır. Tanrı salt akıl olduğu için ondan sadece ilk akıl taşar. Plotin’in, “Birden ancak bir çıkar” önermesi doğrultusunda bir olan Allah’ın kendi zâtını düşünmesi ve bilmesi sonucu O’ndan mânevî bir cevher olan ilk akıl oluşmuştur. Bu maddi suretten uzak manevi bir cevherdir. O’nun ilk fiili bu anlamda varlık düzeninin ilkesi olan bizatihi kendi zatını akletmesidir. Yani aklın fiili yine akıldır. Fark edileceği üzere varlığın Tanrıdan taşması onun Tanrıya bağlı olarak ezeli olduğunu ama ontolojik bakımdan ise sonradan olduğunu göstermektedir.
İlk aklın Allah’ı düşünmesinden ikinci akıl meydana gelmiştir. Allah’a nisbetle zorunlu olduğunu düşünmesinden birinci feleğin nefsi meydana gelmiştir. Kendisinin mümkün varlık oluşunu düşünmesinden ise birinci göğün maddesi meydana gelmiştir.
İkinci akıl da yine aynı şekilde kendi hiyerarşisindeki varlıkları meydana getirir. Böylece her katmanda Güneş sistemindeki gezegenler oluşur. Bu nefsi yöneten faal akla varıncaya kadar böyle devam eder.
Faal akıl ise ay altı alemdeki her çeşit kevn (yaratma) ve fesadın (bozulmanın) ilkesini oluşturur.
3. Madde (Heyula)
Heyula sadece bir maddeden ibarettir. Heyulanın oluşumunu sağlayan faal akıl maddeyi cins ve türlerine ayırarak ona şekil ve suret kazandırır. Böylece Hava, Su, Toprak ve Ateş denen 4 unsur meydana gelir. Bunlar bir araya gelerek cisimleri oluşturur. Cisimlerden sırasıyla cansız maddeler, canlı maddeler, bitkiler, hayvanlar ve nihayet insanlar meydana gelir. Faal aklın öyle bir özelliği vardır ki; eğer filozofun teori üreten müstefâd aklına etki ederse felsefi bilgiyi oluşturur veya peygamberin pratiğe yönelik muhayyile gücüne etki ederse vahiy bilgisini oluşturur.
İBNİ SİNA’DA KÖTÜLÜK PROBLEMİ
İbni Sina’nın Tanrı ve varlık anlayışını temellendirdiği sudur nazariyesini kısaca açıklamış olduk. Şimdi onun kötülük problemine olan bakışını ele alalım. O bu problemi metafiziksel ve fiziksel kötülük olarak ele almaktadır.
Metafiziksel Kötülük
O, kötülük problemini Tanrının inayeti ve Tanrının mutlak hikmeti ile çözmeye çalışır. Pekiyi Tanrının inayeti nedir? Tanrı mutlak iyi olduğu için ondan sudur edenin iyilik düzeni olması durumuna inayet denir. Bu manada Tanrı iyi olduğu için kendisinde asla kötülük yoktur. Kendisi ve kendisinden taşan ay üstü göksel alemler tam bir iyilik düzenine sahiptir. Kötülükler ancak ay altı alem denilen fiziki alemde vardır. İbni Sina’da kötülük kısaca;
- zatı olmayandır.
- cevherin yokluğudur.
- cevhere ait bir yetkinliğin yokluğudur.
Buradan şöyle bir hüküm çıkar ki; Yokluğu muhtemel olanın sırf iyilik olması mümkün değildir. Yani Tanrıdan ne kadar uzaklaşılırsa kötülük o kadar artar, iyilik azalır; Tanrıya ne kadar yaklaşılırsa da kötülük o kadar azalır, iyilik artar.
İbni Sina’ya göre evren, rastgele değil bir düzen halinde yaratılmıştır. Bu düzen veya evren iyi olan Tanrıdan sudur ettiği için bu dünya mümkün dünyaların en güzelidir.
İbni Sina’nın Kötülük problemine çözüm olarak sunduğu bir diğeri Tanrı için gaye, sebep veya sonucun olmamasıdır. Yani Tanrı hiçbir şeyi bir gayeye göre yaratmaz. O yaratmak için bir sebep ortaya koymaz. Varlık onun iyilik düzeninden taşmaktadır. Tanrının herhangi bir kötülüğü gaye etmesi veya bir sebepten ötürü kötülüğü yaratması mümkün değildir. Çünkü kötü zannedilen şeyler herhangi bir iyiliğin ilkesidir. Bu manada iyiliğin ortaya çıkması için kötülükler oluşabilir. Ayrıca kötülük görece yer, kişi ve zamana göre değişen bir şeydir. Bir iyiliğin gerçekleşmesi için bazen kötülüğün olması gerekebilir. Yine evrene bakıldığında iyilikler çok olmasına rağmen kötülükler çok azdır.
Fiziksel Kötülükler
İbni Sina’ya göre bu tamamen insanın kendi iradesinden kaynaklanan kötülüklerdir. Yani Tanrının inayetinin dışında insanın yaptığı günahlardır. Sudur nazariyesi gereği Allah’tan en uzakta olan maddi ya da fiziki alem en kötü alemdir.
Aslında İbni Sina’ya göre fiziki kötülüğün de bizatihi varlığı yoktur. Sadece fiziki nesnede olması gereken yetkinliğin olmamasıdır. Mesela gözün yetkinliği onun görüyor olmasıdır. Eğer kör olduğu için görmüyorsa bu, gözün görme yetkinliğinin olmamasından kaynaklanan kötülüktür. Yoksa burada hakiki manada bir kötülük yoktur.
İyiliğin gerçekleşmesi esnasında meydana gelen ender ve arızi kötülükler de vardır. Yani bu, iyiliğin çok olup kötülüğün az olması durumudur. Suyun boğma özelliğine bakarak suyun kendisini kötülemediğimiz gibi. Su varlığı ve bize sunduğu nimetler itibariyle iyidir. Boğma tehlikesinin çok az ve ender olması suyu kötü yapmayacaktır.
Evrendeki kusursuz düzenin devam etmesi için hikmet gereği kötülüklerin bir miktar olması doğaldır. Çünkü kötülük olmasaydı evrendeki düzen bozulurdu. Mahiyetinde her ne kadar bize zarar veren bir yönü bulunsa da o kötülüğü yok etmeye çalışmak bi zatihi varlığın kendisini yok etmeye çalışmak anlamına gelir ki bu imkansızdır.
Bir başka, volkanik patlamalara da örnek verilebilir. Patlama esnasında o bölgede yaşayan insanlara bir takım zararlar verebilir. Ama o bölgede yaşayan insanlar tarımsal zenginlerini bu volkanik patlamalara borçludurlar. Patlama sonucu varsa bir zarar bu o insanların ihmalsizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu doğal afet gibi görünen hadiseler, aslında evrende bir düzen için var olduklarını bize göstermektedir. Var olan hiçbir şeyin boşuna olmadığı gerçeği Sad suresi 27. ayetle temellendirilir: “Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık...”
İbni Sina’da kötülük problemine verilen cevaplardan biri de bu dünyanın imtihan dünyası olduğu gerçeğidir. Nitekim Bakara suresi 155. ayette: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” buyurulur.
Ateistlerin; İblisin yaratılıp insanlara musallat olması ve onları kötülüğe yönlendirmesi de yine itirazları arsında yer almaktadır. Bu itiraza karşı verilen cevap özgür iradenin olduğu gerçeğidir. İradesi olan insanlar şeytanın ayartmalarına karşı koyabilirler. Şeytana karşı iyiyi tercih etmek zaten ahlakın da kendisini göstermesidir. Eğer Allah iblisi hiç yaratmasaydı bir peygamber ile bir tecavüzcüyü ayıramayacaktık. Bu da; ahlakı seçen peygamberlere veya iyi insanlara kötülük iken, tecavüzcülere ve katillere iyilik olurdu.
Yine ateistlerin, afetlerde helak edilen kavimlere yönelik kötülük olduğu itirazı vardır. Halbuki Kur’an’da onların yaptıklarından ötürü bu tür cezalara çarptırıldıkları zaten anlatılmaktadır. Hatta bunu anlatan birçok kıssa ve örnekler vardır. Bilakis ayetlerde Allah’ın onlara zulmetmediği ve onların kendi kendilerine zulmettiği vurgusu yapılmaktadır. “Masum halkın helakı” itirazına ise peygamberimizin şu hadisi hatırlatılır: “Ey Allah’ın Rasulü, aramızda Salih ve Allah’ın hoşnut olduğu kimseler olsa bile helak olur muyuz?” diye sorulunca Efendimiz (sav); “Evet, kötülük ve günah çoğaldığı zaman” cevabını vermesi evrendeki düzene bir nevi işarettir.
Anadan doğma sakat olanların kötülüğe maruz kaldığı itirazına ise İbni Sina şöyle bir savunma yapar. Mesela bir insanın yaratıldığı esnada onun yaratıldığı maddeye sonradan ilişen nedenler, maddenin olması gereken mizacını ve yetkinliğini bozarak onun noksan olmasına sebep olmaktadırlar. Böylece o şey olması gerektiğinin dışında kötü olmaktadır. Yani olması gereken yetkinliğini kaybetmektedir. Bunun sebebi Allah’ın onu yetkinlikten mahrum bırakması değil, o şeyin eksikliğe açık olmasından kaynaklanmaktadır.
SONUÇ
Görüldüğü gibi İbni Sina’nın kötülük problemine karşı getirdiği Teodise argümanı Tanrının sudur nazariyesi temellendirmesine göre yapılmaktadır. O’na göre Tanrı mutlak iyi olduğu için onun kötü olması mümkün değildir. İyiden iyi taşmaktadır. Ay altı aleme yani maddeye varana kadar hep iyilik hakimdir. Maddeye gelince Tanrıdan uzaklaşıldığı için bir takım yetkinsizlikler veya kötülükler olabilmektedir. Maddenin özsel varlığı iyidir yaratımı esnasında yetkinliğindeki azalmalardan ötürü az da olsa bazı kötülükler zuhur edebilmektedir. Ama bu kötülüğün çok olduğu anlamına gelmez.
Tanrının mutlak iyi olduğu tezinden hareketle kötülüğü çözmeye çalışırken var olan düzene uymaya zorladığı için Sudur Teorisi Tanrıyı bir başka açmaza sürüklemektedir. O da Tanrının evrene müdahale etmemesi problemine. İslam düşünce dünyasında özellikle Gazali ve Kelamcılar sudur nazariyesinin bu, evrene müdahale edememe fikrini şiddetle eleştirmişlerdir. Bir yönden haksız sayılmazlar. Zira Tanrının evrene müdahale etmeme fikri ve sebeplere hapsedilmesi pek makul gözükmemektedir.
Kötülük probleminin çözüm önerisi olarak Tanrıyı mutlak iradeyle çözmeye çalışan Gazali veya Eşari ekolünün yöntemini belki bir başka yazımıza saklayabiliriz. Ama onların da bu problemi çözmeye çalışırken ki yaşadığı sorunu görmezden gelemeyiz. Yani Eşari ekolü de kötülük problemini çözmeye çalışırken zorlanmaktadır. Ama bu tür İslam felsefesi düşüncelerinin nihayetinde kendi içinde paradokslar barındıran zor bir konuyu ele aldıklarını itiraf etmek durumundayız. Çünkü felsefi olarak kötülük problemi bana göre en zor ve en büyük problemlerden birisidir. Hala çözüm beklemeye devam etmektedir. Çözemediğim bir şey olduğunda şu duayı yapmayı çok severim:
“Ey bağışlaması bol Rabbim! Bizi, ailemizi, milletimizi, devletimizi ve tüm inananları koru. Rahmetini yardımını esirgeme üzerimizden. Bizlere yaşama sevinci ver. Her türlü zorluğa karşı dayanma gücü ver. Senin her şeye gücün yeter amin.”
KAYNAKÇA
Yazıyı yazarken ilham aldığım kaynaklar şunlardır:
Yapay zeka Microsoft Copilot: https://copilot.microsoft.com/chats/rGQY9iujiHSzJ7hrNzvqy
İbni Sina Resmi Yapay zeka Microsoft Copilot tarafından tasarlanmıştır.
Comments