HIZIR İLE MUSA
- Mustafa Telli
- 22 Eyl 2023
- 7 dakikada okunur

KISSADAN KISACA
Kur’an’da Hz. Musa ile Hızır arasındaki kıssa Kehf Suresi 60. ayetten 82. ayete kadar geçmektedir. Bu kıssada kısaca Hızır Allah’tan bir rahmetle Allah’ın öğrettiği ledünni bir ilme sahipti. Hz. Musa bu ilmi öğrenmek için Hızırla yolcu olmak istedi. Hızır kendisinin buna sabredemeyeceğini söylese de Musa sabredeceğinin teminatını verdi. Yola koyulduklarında bir gemiye bindiler ve Hızır gemiyi delmeye başladı. Hz. Musa dayanamayarak Hızır’ın halkını öldürmeye teşebbüs ettiğini düşünerek müdahale etti. Fakat verdiği sözü hatırlatınca özür diledi. Bir yere geldiklerinde Hızır bir çocuğu öldürdü. Hz. Musa yine dayanamayarak masum bir çocuğu öldürerek çok fena bir iş yaptığını söyledi. Hızır, Musa’nın verdiği sözü hatırlatınca tekrar özür diledi ve “Bir daha müdahale edersem benle arkadaşlığını kes” dedi. Bir köye vardılar ve onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındı. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: “Dileseydin, elbet buna karşılık bir ücret alırdın” dedi. Bu müdahalesi üzerine Musa ile Hızır’ın yolculuğu sona erdi. Fakat Hızır olayların iç yüzünü anlatmaya başladı. “Gemiyi deldim çünkü o gemi denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. Zira onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasp etmekte olan bir kral vardı. Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk. Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin. Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur ey Musa." dedi.
Musa ile Hızır kıssasında ahlaki ilkeler açısından sorulması gereken bazı sorular şunlardır:
- Musa’nın iddia ettiği gibi Hızır, gemidekilerin ölmesini mi istemektedir?
- Hızır kendi keyfine göre mi gemiyi delmektedir?
- Musa’nın iddia ettiği gibi Hızır, masum bir çocuk mu öldürmüştür?
- Musa’nın iddia ettiği gibi duvar örmekle adalet tesis edilmemiş midir?
- Hızır keyfi olarak mı duvar örmüştür?
- Hz. Musa Hızır’ın Allah tarafından gönderildiğini bildiği halde neden itiraz etmiştir?
- Ledünni ilim çalışarak mı elde edilir yoksa Allah tarafından seçilen kullara mı öğretilir?
Meselenin İslam anlayışıyla yeniden yorumlanmasının kanaatimizce uygun olduğu görülmüştür. Meseleyi tartışmak, efsanevi birtakım mitoslar çıkarmak ya da diyalektik yapmak yerine bu kıssaya bazı delillerle mantıklı ve ahlaki izahların getirilmesi şarttır. Çünkü yapılan yorumlar akıl ve vahiy ekseninden uzaklaşarak Tanrı tasavvurunda bazı bozulmalara sebebiyet verebilmektedir. Örneğin Allah’ın Adil olması ilkesinin dışına çıkılması gibi veya yargılamadan ceza verebileceğinin gösterilmesi gibi. Tabi ki Allah tüm bu çirkin iddialardan münezzehtir.
HIZIR KİMDİR?
Kehf suresindeki bu kıssada Hızır ismi geçmemektedir. Hadislerden yani peygamberimizin bildirdiğine göre bu kişinin Hızır olduğunu öğreniyoruz. Kur’an’da adı geçen Mûsâ’nın da Mûsâ b. İmrân yani Hz. Musa olduğu ayrıca Hızır’ın İsrâiloğulları’nın eşrafından biri olduğu da yine hadislerde bildirilmektedir. (Dipnot 1)
Hızır’ın melek olduğunu ileri sürenlerden biri Mevdudi’dir. Melek olan Hızır, Allah’ın verdiği emri yerine getirmekle mükelleftir. Çünkü şer'î yönü olmayan bu tür emirler ancak meleklere verilebilir. Bunun nedeni haram ve helâl sorununun onlar için söz konusu olmamasıdır. (Dipnot 2)
Hızır’ın peygamber olduğunu ileri sürenler Kur’an’da kul olarak anıldığını, aldığı vahye göre hareket etmesini ve Hz. Musa’ya verilmeyen bilgilerin ona veriliyor olmasını delil gösterirler. Tefsir, Hadis ve Kelam ulemasının çoğu Hızır’ın peygamber olduğu konusunda ittifak ederler.
Bazı tasavvuf erbabı ise Hızır’ı bir veli olarak düşünür. Hızır’a verilen bilginin doğrudan Allah’tan gelen bir ilham olabileceğini öne sürer. Bu vesileyle peygamberlerin şeriatlarına muhalif hareket edebilirler diyerek velilerin böyle bir üstünlüğe sahip olabileceklerini kabul ederler. İbn Teymiyye, Hızır kıssasını ileri sürerek velilerin şeriatın dışına çıkabileceklerini söylemenin yanlış olduğunu kaydeder. Ona göre Hızır’ın Mûsâ’nın şeriatının dışına çıkmadığı, yaptığı işlerin gerekçesini söylediğinde Mûsâ tarafından onaylanmasından anlaşılmaktadır. (Dipnot 3)
LEDÜNNİ İLİM NEDİR?
Kıssanın doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için önce ledünni kelimesinin çok iyi bilinmesi gerekir. Kur’an’da ledün kelimesi tarafından manasına gelmektedir. Kur’an açısından bu, Allah tarafından bilinen bilgi kastedilmektedir. Öyleyse Ledünni ilim sadece Allah tarafından bilinen ilim demektir. Bu ilmin sadece Allah’a ait olduğu ve tarafından bir kula (Hızır’a) verildiği bildirilmektedir.
Ledünni ilim çalışarak elde edilebilecek bir bilgi türü değildir. Bu meyanda kendisinin ilmi ledün sırrına erdiğini iddia eden kişilerin karşılaştığı temel problem onların Allah tarafından edindiği bilgiyi tasdikleyen bir vahyin olmadığıdır. Çünkü Hızır’ın Ledünni ilme mazhar oldu Hz. Musa’ya vahiyle bildirilmiştir. Bu vahiy gereği Hz. Musa Hz. Hızır’a tabi olmuştur. Yani Ledünni ilmin alınacağı kişiyi ödevlendiren Allah’tır. Bu yüzden ledün ilmini bildiğini söyleyenler bununla alakalı bir peygamber tarafından tasdiklenmek zorundadır. Ayrıca hakikat namına bir peygamber tarafından ayet getirmekle mükelleftirler. Ki artık bir peygamberin de gelmeyeceğinin hesaba katılmasını hatırlatırız. Aksi takdirde bu ilme eriştiğini iddia edenler, keyfi her türlü uygulamayı meşrulaştırmaya çalışacaktır. Bu da dine ve izana terstir.
HZ. MUSA (AS) KİMDİR
Öncelikle Hz. Musa İsraioğullarına gönderilen ve kendisine Tevrat kutsal kitabı verilen Allah’ın görevlendirdiği bir peygamberdir. Hızır ile Musa kıssasını anlamak için ve yukarıdaki soruların cevabını bulmak için önce Hz. Musa’nın kişilik özelliğini çok iyi kavramak gerekir. Düşünebiliyor musunuz? Allah’ı bizzat görmek isteyecek kadar meraklı olan bir peygamberdir Hz. Musa (as). Allah’ın yaptığı işlerin hikmetini de öğrenmek istemesi ve tüm olayların perde arkasını düşünüp ledünni ilme merak salması asla unutulmamalıdır. Allah bu kıssa ile aynı zamanda Hz. Musa’yı sınava da tabi tutmuştur. Çünkü Hızır’ı kendine rehber edinerek Allah tarafından gönderildiğini bildiği halde Musa ahlaki ilkelerinden asla taviz vermemiştir. Gelen Hızır da olsa sorgulanmayı hak etmiştir. Bu da bir peygamberin ne kadar ilkeli hareket ettiğini göstermektedir. Hızır söz konusu olsa bile sorgulayıp mutlaka makul bir açıklamasının olması gerektiğini öğretmiştir. Zira kendisi de her zaman makul davranmıştır.
KISSADAN HİSSE
Ahlaki açıdan değerlendirildiğinde Hz. Musa her zaman doğru olanı yapmıştır. Hızır da doğru olanı yapmıştır. Fakat olayın perde arkasının bilinmesiyle iyi ve kötü kavramları yer değiştirebilmektedir. Bu hikmetli kıssadan çıkarılması gereken ders Allah’ın her şeyi bir hikmetle icra ediyor olduğu gerçeğidir. Hz. Musa’nın merak ettiği konu da bu hakikatten başkası değildir.
Bilgi edinme yolları açısından Musa ile Hızır kıssasında bakılması gereken temel kıstaslar şunlardır.
Sadakat ve Malın Korunması: Musa açısından geminin delinmesi ahde vefasızlıktır. Yardım etmek isteyen bir gemi haksız yere telef edilmek istenince Hz. Musa da haklı bir itirazda bulunup sadakat göstermek istemiştir. Olması gereken de budur. Fakat Hızır açısından da geminin delinmesi yoksulun emeğine bir saygıdır. Zira ilerde zalim korsanlar tarafından sağlam gemiler gasp edilmektedir. Sağlam olmadığı süsü verilince gemi gasp edilmekten kurtarılmaktadır. Hızır açısından gemi sahiplerine aslında iyilik yapılmaktadır. Olayı simüle edip de mekâna biraz daha tepeden baktığımızda denizde bulunan korsanların varlığıyla Hızır’ın haklı olduğu rahatlıkla görülmektedir. Yine olayı simüle edip mekana dar açıdan bakılınca Musa sadakat göstererek haklı, geniş açıdan bakılınca Hızır haklı görünmektedir. Ama burada önemle vurgulanması gereken nokta Hızır’ın ledünni ilme sahip olmasıdır. Yani gemi Allah’ın emriyle delinmiştir. Olayın perde arkasındaki hikmet yoksul ve zayıf kişilerin mallarının korunmasıdır.
Adalet ve Hakkın Korunması: Musa açısından duvarın onarılması adalet değildir. Zira misafir etmekten geri duran bir şehrin duvarı tamir edilmektedir. Musa haklı olarak kendi zamanına göre adalet edip bunların bu hayrı hak etmediklerine hükmetmiştir. Hızır açısından da duvarın tamir edilmesi bir haktır. Zira gelecekte yetim çocuklara ait bir malın erkenden gasp edilmesi engellenmiştir. Böylece hak sahiplerine hakları teslim edilmiş olacaktır. Olayı simüle edip de zamanı ileri sardığımızda malın sahiplerine devredilmesi söz konusu olunca Hızır’ın haklı olduğu rahatlıkla görülmektedir. Musa kendi zamanına göre haklı tepkisini göstermiştir. O anki zamana bakılınca Musa adil, gelecek zaman açısından bakılınca da Hızır adil ve haklı görünmektedir. Yine burada önemle vurgulanması gereken nokta Hızır’ın ledünni ilme sahip olmasıdır. Yani duvar Allah’ın emriyle örülmüştür. Olayın perde arkasındaki hikmet yetimlerin mallarının korunmasıdır.
Can ve Ahlak: Musa açısından masum görünen birinin öldürülmesi bir zulümdür. Musa, masum bir insan öldürmenin tüm insanları öldürmekle eş değer olduğunu bildiği için haklı tepkisini göstermiştir. Masum cana kıyılamayacağının tepkisi. Hızır açısından ise kötü karaktere sahip birinin başkalarını da kötülüğe boğması ahlaki değildir. Zira iyilik yapmakta olan bir ebeveynin onları kötülüğe sevk edenlerin birinin olduğu gerçeğidir. Olayı simüle edip de zamanı geri sardığımızda ahlaklı davranan insanların ahlaklı olmalarına engel olan bireyin cezasız kalmayacağı gerçeğidir. Musa, birinin anne-babasına önceleri yaptığı zulmü görmediği için sadece kendi görebildiği kadarıyla en haklı tepkisini göstererek masum insanların öldürülmemesi gerektiğini savunmuştur. Doğru olan da budur. Hızır açısından ise kötülüğe çığır açıp zulmeden birinin yaşamasının doğru olmadığıdır. Önceki olaylarda da anlattığımız gibi burada da önemle vurgulanması gereken nokta Hızır’ın ledünni ilme sahip olmasıdır. Yani çocuk zannedilen kişi Allah’ın emriyle öldürülmüştür. Olayın perde arkasındaki hikmet ahlakın korunması ve zulmün engellenmesidir.
Belki de bu üç olaydan açıklanması en zor olan olay da bir çocuğun (!) öldürülmesi olarak gözükmektedir. Bu durumda akıl, masumiyet karinesi gereği henüz işlenmeyen bir suçtan ötürü öldürülme cezasının hem de masum bir çocuğa tahakkuk ettirilmiş olmasıdır. Bu vicdana ve izana sığmayan temel sorun gibi gözükmektedir. Acaba gerçekten öldürülen çocuk mudur yoksa günah işleyen bir birey midir?
Yukarıdaki olaya benzer sorulması gereken temel sorunlardan bazıları şöyledir?
- Allah kötülük işleyecek olan herkesi neden bu çocuk gibi öldürüp cennete gitmesini sağlamıyor?
- İyilik yapan bazı anne babaların çocukları neden onları kötülüğe sevk ediyor ve o iyilik yapan anne babalar kötü yollara düşüyor. Allah neden bu kötü çocuklara bir Hızır’la müdahale etmiyor. Böylece o çocuğun da cennete gitmesine vesile olmuyor?
Eğer bu kişi çocuk kabul edilirse ilkesel olarak hiçbir ahlaki değerin oturmadığını rahatlıkla görebilmekteyiz. Kıssasında tüm ahlaki dersleri vermek gayesi güden bir Kur’an’ın bu olayda masumiyet karinesini zedeleyerek adaletsiz davranmasını beklemek vicdana ve izana terstir. Kehf suresi 74’te şöyle bildirilir: “Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında, adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Ant olsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi.” Ayrıca Kur’an’da o “çocuk” denilen kişinin masum olduğuna dair hiçbir ifade geçmemektedir. Dikkat edilirse Hz. Musa tepkisini verirken çocuk öldürdün diye tepki vermemiştir. Masum birini öldürdün diyerek tepki vermiştir. Masum olmak için illaki çocuk olmak gerekmiyor. Hatta hiçbir cana karşılıksız olmaksızın bir cana kıydın diyerek karşı çıkmıştır. Soruyorum size bir çocuk bir cana kıyabilecek kadar güçlü olabilir mi? O kişi eğer çocuk olsaydı Hz. Musa’nın tepkisi başkasını öldürme diyalektiğini kullanmadan direk çocuk üzerinden tepki verirdi. Hz. Musa’nın başkasını öldürme diyalektiğini kullanması o kişinin başkasına zarar verecek kadar büyük olduğunu gösterir. Yine Hz. Musa’nın o kişinin geçmişte ne kötülükler yaptığından haberdar olmadığını da göstermektedir. Hızır ise ledünni ilim sayesinde geçmişte yaptığı günahlarının bilgisine sahiptir. Bu minval üzerine çocuk diye söylenen bu kişinin aslında kötülüğe çığır açacak kadar büyümüş ve zulmeden biri olduğu aşikârdır. En iyisini sadece Allah bilir.
(Dipnot 1) İlyas Çelebi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, “Hızır” maddesi, https://islamansiklopedisi.org.tr/hizir#1
(Dipnot 2) Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, c. 3, s. 189-191.
(Dipnot 3) İlyas Çelebi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, “Hızır” maddesi, https://islamansiklopedisi.org.tr/hizir#1
Comments