HAKİKATİ SEVENLER
- Mustafa Telli
- 20 Eki 2024
- 3 dakikada okunur

Bir şeyin nasıl olduğunu anlamaya çalışırsanız bilim yapmış olursunuz ama bir şeyin neden olduğunu anlamaya çalışırsanız felsefe yapmış olursunuz. Mesela anlaşılır olması için şu örneği verelim. Ateşin nasıl yaktığını anlamak isterseniz bununla ilgili deney ve gözlemler yaparsınız ve ateşi; yanabilen bir madde tutuşma sıcaklığına getirildiğinde oksijenle temas ederse yanma olayı gerçekleşir, diye tarif edersiniz. Bu ateşin yanma özelliğine ait fiziksel bir izahtır. Yani bunu yaparak eşyanın hakikatine dair bilimsel bir faaliyet yapmış olursunuz. Ama ateş neden yakar? Ateş, yakmak zorunda mıdır? Gibi bir soru sorarsanız bu soruya vereceğiniz cevaplar felsefi olacaktır. Ateşin fiziksel özelliklerinden ziyade onun metafiziksel olan mahiyetine dair bir sorgulamalar dizisi geliştirirsiniz. Bu sorgulama dizileri sistematik bir şekilde ateşin özüne dair bir yolculuk yaptırıyorsa evet işte burada bir felsefeden bahsedebiliriz.
Takdir edersiniz ki felsefe sadece ateşle ilgilenmez. O, varlığa ait her şeyin felsefesini yapabilecek bir kalibrasyona sahiptir. Yeter ki doğru soruyu ve sistemini geliştirebilsin. Binaenaleyh insanın hakikat arayışı tarih boyunca sürekli olagelmiştir. Hakikati aramak adına ortaya konan her türlü çaba bir bakıma kutsaldır da. Ama her sorgulama her zaman kutsal mıdır? Her hayalimizde kurduğumuz şeyler her zaman kutsal olmak zorunda mıdır? Her politik şey her zaman fayda getirmiş midir?
Felsefe varlığa dair her şeyi acımasızca sorguladığı gibi Tanrıya dair her şeyi de sorgulamaktan çekinmeyecektir. Bu onun tabiatının gereğidir. Çünkü felsefe ekmeğini buradan yemektedir. İnsan da tabiatı gereği sorgulamaya meyilli yaratılmıştır. İnsanın bir yere kadar sorgulaması iyidir. Hatta çok iyidir. Sokrates: “Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez” der. Kur’an, insanın yaratılışını sorgulayan melekleri bize örnek vererek sorgulamaya kapı aralar. İsterseniz ayeti bir hatırlayalım. “Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.” (Bakara 30) İnsanın yaratılışına dair meleklerin haklı olan sorgulamalarına Allah’ın izin vermesi hatta bu soruyu muhatap alıp cevap vermesi felsefenin ilk olarak burada başladığını ve olması gerektiğini bize göstermektedir. Allah bu sorgulamanın cevabını devamındaki ayetlerde Adem’e bütün isimlerin öğretilmesiyle vermektedir. Buradaki kritik eşik sorgulamanın melekler tarafından devam etmemesi ve cevabını alan meleklerin secdeye gitmesidir. Melekleri secdeye götüren şey hakikatin kendisine ulaşılmasıdır. İblis hakikat arayışındaki sorgulamayı aşağılık kompleksine evirerek konuyu politik bir zemine taşımıştır. Yani bu sorgulamanın haklı gerekçesini maddenin iki ayrı formu olan ateş ve toprak mukayesesine hamlederek olayı dramatize etmiştir. Maddenin ateş halinin maddenin toprak halinden üstün olduğu gerekçesini öne sürmüştür. Düşünebiliyor musunuz? Özünde atomlardan oluşan ateşin yine özünde atomlardan oluşan topraktan üstün olduğu düşüncesi ne kadar sorgulamaya değer olabilir!? Fakat bu sorgulama hakikat arayışıyla yapılan bir sorgulamadan ziyade sadece aşağılık kompleksine kapılmış birinin üstünlük göstermek amacıyla yaptığı bir itirazdır. Yani her sorgulamanın aslında gerçek bir sorgulama olmadığını göstermesi bakımından trajikomik bir örnektir. Zira hakikate dair alacağınız cevaba hazır değilseniz yaptığınız her sorgulamayı felsefe zannedersiniz. İblis hattında cevabın yeterli bulunmaması başka başka sorgulamaların da kapısını aralamıştır. Diğer sorgulamaların hakikat nüvesi taşımamasının en birinci göstergesi İblisin insanoğluna düşmanlık beslemesidir. İblis bu sorgulamada duygularını katarak gereksiz alınganlıklarda bulunmuştur. O zaman şu soruyu sormak gerekir. Her alıngan olanın sorduğu her soru gerçekten felsefi midir? Felsefe duygularla mı yapılır yoksa akılla mı yapılır? Duygularla yapacaksak edebiyatçılar ne yiyecekler? Görünen o ki İblis aklını pek kullanmadan işe duygularını katarak sorgulamış.
Ayrıca zannediliyor ki her felsefi girişim sürekli sorgulamaya devam eder yönündedir. Hayır. Eğer böyle olsaydı hiçbir filozof hiçbir yargıda bulunamazdı. Bulunduğu her yargı yine sorgulanacak olsaydı paradoksa giren filozofun düşünmeye ve konuşmaya mecali kalmazdı. Bu bağlamda her felsefi disiplinin kendi sistematiğine ait dogmaları vardır. Çünkü felsefe bu dogmalarla yapılır. Bunu izah etmemizin sebebi sorgulamalar bir yerde bitebilir. İlla devam etek zorunda olmayabilir. Meleklerin sorgulamalarının bitmesi ve secdeye kapanmaları felsefe yapmadıkları anlamına gelmemeli. Eğer hakikati sevdiğinizi iddia ediyorsanız ve bilgelik sevgisi bağlamında ona ulaşınca secdeye gidiyorsanız gerçek bir filozof gibi hareket ediyorsunuz demektir. Bu hakikati sevdiğinizin (bilgeliğin) bir göstergesidir. Ama hakikati sevdiğinizi iddia ettiğiniz halde hakikati beğenmeyip aşağılıyorsanız bir de utanmadan bilgelik sevgisi diyorsanız en kibar tabiriyle yüzsüzlük yapıyorsunuz.
Comments