top of page

DİN BİLİME KARŞI MI?


Bilim dünyasından birisi çıkıp da “Arkadaş bilim dine karşı değildir, bilimin dinle hiç bir sıkıntısı yoktur!” diyen ya çıkmıyor ya da çıksa da sesi çok kısık duyuluyor. Beri taraftan dindar kesimin de bilime karşı sempatisi olduğu kadar korkusu da yok değil. Garibim! Bilinçaltında bilimle uğraşırsam dinsiz kalırım korkusu var. Yani bir karışıklık (teşevvüş) almış başını gidiyor. Bilimi bırakıp dinle mi uğraşalım (daha mı dindar olalım!) yoksa dini bırakıp bilimle mi uğraşalım (daha mı seküler olalım!) Çık bu işin içinden nasıl çıkarsan!

Önce buradan tüm dünyaya haykırıyorum. DİN BİLİME ASLA KARŞI DEĞİLDİR.

Biz eğitimciler öğrencilere problem çözdürürken önce soruyu anlamalarını sonra çözüm için alternatifler geliştirmelerini isteriz. Bu şekilde sorunun ana kaynağını görmelerini sağlarız. Şimdi problemi bu minval üzerinden anlamaya çalışalım.

Sorun şu “din bilime karşı mı?” Ya da tersinden “bilim dine karşı mı?” cevap, Hayır. Peki, bu sorun nereden kaynaklanıyor? Bu sorunun ana kaynağı ne? Bana göre bu sorunun ana kaynaklarından birisi insanların dine ya da bilime olan yaklaşımlarından ileri geliyor. Yani bilimi ve dini temsil eden insanların önyargılı tavırlarından. Bundan ötürü adeta bir savaş almış başını gidiyor. Biri diğerini gericilikle öteki de dinsizlikle yargıç sandalyesinde hükmü masaya vuruyor. Madem yargıç sandalyesindeyiz öyleyse tarafları dinleyelim bakalım bize ne diyecekler?

Bilim, kendisine dokunulmamasını ve özgür bir şekilde deney ve gözlem yaparak hakikate ulaşmak istediğini, uğraştığı şeylerin iman meseleleri olmadığını, Allah’ın kendisine vahiyle bir bilgi vermediğini, hakikate ulaşmak için deney yapmak zorunda olduğunu belirtti. Bunu yapmazsa Allah’ın koyduğu yasaları anlayamayacağını hatırlattı. Din, her şeyi Allah’ın yarattığını ve bilimin uğraştığı şeyleri de Allah’ın yarattığını, bilimle bir probleminin olmasının söz konusu olmadığını ifade etti.

Temsili kişileştirmeyle konuyu ne kadar özetlemeye çalışsak da aslında vurgulamak istediğimiz konu şudur. Bilim elle tutulup gözle görünen âlemi anlamaya ve anlamlandırmaya çalışır. Bununla alakalı bir tanım ya da çerçeve ortaya koyar. Gelişimini bunun üzerine inşa eder. Ne kadar anlar ve keşfederse onun için faydalıdır. Kümülatiftir yani bilgiyi biriktirerek öğrenir. Yanlış bulduğu noktaları tespit eder ve paradigmayla bilgiyi dönüşüme uğratır. Bu bakımdan bilim, bilgiyi elde edene kadar çalışmak zorundadır.

Din, elle tutulup gözle görünmeyen âlemi vahiy desteğiyle anlatır ve anlamlandırır. Bilgi eksikliğini gidererek gelişmek gibi bir gayesi yoktur. Çünkü Hz. Âdem döneminde Allah kaç taneyse Hz. Muhammed (sav) döneminde de Allah o kadardır 1 tanedir. Allah kendisiyle ilgili bilgileri; isimleri, sıfatları, inanılması zaruri olan hakikatleri, ahiret, nübüvvet ve ahlaki ilkeleri Kuran, önceki ilahi kitaplar ve peygamberler vasıtasıyla vererek kadim ve değişmez bir bilgi geleneği oluşturmuştur. Bu bilgi Allah tarafından belirlenip yine Allah tarafından bildirildiği için bu bilgilerin gelişmeye ihtiyaçları yoktur.

Görüldüğü gibi birbirine düşman ilan ettirilen ama aslında düşman olabilecek hiç bir asgari müştereği olmayan bu iki dostu tekrardan anlamamız gerekir. Bilimle uğraşan kesim dinsiz olunca zannediliyor ki bilim insanı dinsiz eder. Dinle uğraşan kesim bilimle ilgilenmeyince zannediliyor ki din insanı gerici ve yobaz eder. Dilerim Allah’tan bu bilgi kirliliğinden kurtuluruz.


 
 
 

コメント


bottom of page