ALLAH’IN VARLIĞININ DELİLİ
- Mustafa Telli
- 22 Eyl 2023
- 3 dakikada okunur

Allah’a inananlar olduğu gibi inanmayanlar da var. O’nun varlığının salt akıl ya da bilim yoluyla kanıtlanması bir tarafa Allah’a inanma ya da inanmama mevzusu daima insana has bir şeydir. Bunu bir hayvandan veya bitkiden bekleyemezsiniz. İçinde insana ait iradenin olduğu gerçeğini de hatırlatmak kaydıyla. Bu bağlamda insanlar inanma duygularıyla ister inanır ister inanmaz. Baskı unsuru olmadığı da artık dinimizce bilinen bir gerçek. Fakat bu yazımda ben inanma konusundan ziyade inandığım Allah’ın varlığını delillendirme yoluna giderek bir saptamada bulunmak istiyorum.
Bir analoji örneği kullanarak mesela insanı ele alalım. Ete kemiğe bürünmüş elleri ayakları olan beyni olan bir varlıktan bahsediyorum. Yani fenomenler dünyasının tartışmasız en akıllı varlığından. Bununla beraber felsefecilerin insanı tanımlama konusunda yetersiz kaldıklarını da görüyoruz. Her bir filozof kendince bir insan tanımı yapmakta ama hangisinin doğru olduğuna dahi karar verilememekte. Bilim insanlarının da insanı tanımlama konusunda henüz bir nihayete eremediklerini görüyoruz. Genom projesi belki bitti ama yerine daha büyük olan insan konnektom projesi aldı. Hâlâ üzerinde araştırma yapılan bir insanı tam manasıyla bitirebilmiş değiliz. Yani insan hâlâ bitmemiş bir kitaptır ve yazılmaya devam etmektedir. Bu - insan hâlâ bitmemiş bir kitaptır ve yazılmaya devam etmektedir- sözü bile insanı tam olarak tanımlamamıştır. İnsan bunlardan bile fazlasıdır.
Peki şimdi insanı fenomen (görünen) yönüyle ele alalım. Ben bir el miyim? Elim olmasa ben olmayacak mıyım ya da kafa mıyım, beynimin içindeki nöron ağlarından oluşan bir varlık mıyım? İnsanın tüm azaları içerisinde gerçekten ben neyim? Et miyim, kemik miyim, kan mıyım? Biraz daha küçük açıdan baktığımda hücre miyim ya da atom muyum? İnsanın ne olduğunu tarif etmekte zorlanmamız bile bize bir gerçeği yani insanın tanımının yapılmakta zorlanılacağı gerçeğini hatırlatıyor.
Bilimin tümden gelim yöntemini kullanmak suretiyle insanın bir organına zum yaptığını yani onu mikroskop altında incelediğini varsayalım. Bir müddet küçültmeden sonra hücreleri görmeye başlayacaktır. Elektro mikroskop kullanarak biraz daha zum yaptığında atomları veya hadi kuarkları gördüğünü varsayalım. Sonrasında artık görme eylemi son bulacaktır. Artık fizik yasalarını matematik verileriyle hesaplayarak oralarda başka atom altı parçacıkların olduğunu fark edecektir. Her ne kadar göremese de! Söylemek istediğim mevzu şu. İnsanı incelerken bilimin, aciz kaldığı yerlerde evrenin yasalarına ve akılsal temeli olan matematiğe sığınmasıdır. Görmediği halde akıl ve yasalarla varlığını ispatlamaya çalışmasıdır. İşin ilginç tarafı hala insanı incelediğini de unutmamasıdır. Bu yöntem tümdengelim yöntemidir. İnsanı inceledi inceledi ve dip köşelerde hiçbir şey göremedi. Göremese de onun varlığına dair hiçbir tereddütte de bulunmadı çünkü biliyordu ki fenomenler dünyasıyla kuantum dünyası çok farklıydı ve o an insanı ele alıyordu. Yani kuantum dünyasında hiçbir şey göremese de insanda olduğunu ve insanı incelediği bilgisine sahipti.
Şimdi bir simülasyon yapalım ve kuantum dünyasına ışınlanalım. Bu evrende bir şeyler göremesek de varlığından şüphe etmediğimiz bir gerçeklikle tümden gelim yöntemini kullanarak bir insanda var olduğumuz gerçeği bilgisine sahibiz. Eğer tümden gelim yöntemini kullanmadan kuantum dünyasında yaşamaya çalışsaydık, insan içinde olduğumuz gerçeğinden bahsedemezdik. Çünkü bu bilgiyi elde edebilecek bir donemiz yoktu. Ancak bizden üstte bir varlıkla iletişime geçebilseydik insanda olduğumuzu bilebilirdik. Bu da gösteriyor ki bilgi edinme yollarından tümden gelim yöntemi bize hakikat namına bir doğruyu gösterebilmektedir.
Bu analojiyle -panteizme veya panenteizme düşmediğimi kesin bir dille ifade ederek, yukarıdaki anlatılan tüm insanın ele alınış biçimini analojide kullandığımı özellikle hatırlatarak- tümden gelim yöntemini uygulayarak tanrı konusunun bilgisi, insan aklı ve yasalarının üzerinde bir bilgi deneyimi gerektirir. Bu da ancak vahiy ile olabilir. Vahiy, tümden gelen bilginin -evrenin bir yaratıcı tarafından yaratıldığı bilgisi- tezahürüdür. Çünkü insanın dünyadaki yaşamında ete kemiğe bürünen varlığı ile kuantum dünyasındaki yokluğu bir paradoksa girmektedir. İnsanı bu paradokstan çıkaran tümden gelen bilgi hakikatidir. İnsanın varlığının ispatı nasıl tümden gelimle ispatlanabiliyorsa tanrının varlığının da delili ancak tümden gelimle delillendirilebilir. Vahiy bilgisi de tümden gelim bilgisidir. Öyleyse Tanrı konusunda konuşacaksak bunu tümden gelim olan bir vahiy ile desteklemek zorundayız. Aksi takdirde kendi yarattığımız tanrılara tapmak zorunda kalırız. Unutmayalım ki kendi yarattığı tanrılara ateist, gerçek Tanrıya (Allah’a) Teist olanlar kurtulmuştur.
コメント